25 Şubat 2011 Cuma

Black Swan

Kapkaranlık ve soğuk bi odada üzerimde ince bi pikeyle nefes  bile almadan seyrettim bu muhteşemliği. Birini canlandırmanın ötesinde kendinden geçip o olmak, yaşama onun gözlerinden bakmak onun gibi solumak bana hep tedirgin edici gelmiştir. Ya o otokontrole sahip değilsem ve sıyrılamazsam. Hadi sıyrıldım tekrar aynı şekilde devam edemezsem, eldeki avuçtakinden yer de kendi anılarımın verdiği acıyı, nefreti, mutlulukları kanıksayıp yalama edersem, bendeki önemlerini yitirip yaşadıklarıma, deneyimlediklerime yabancılaşıp mala bağlarsam diye tırsarım.
İşte bu yüzden gelecek vaadetmiyorumdur belki de. Mantığımdan gerektiğince sıyrılmaktan korktuğum, kafayı o boyutta çizemediğim için.
Nitekim Natalie Portman denen "übermensch" bunu yapmış, Nina olarak başlamış, White Swan ı canlandırmış, sonuca yaklaşırken tüm bunları bile kenara atıp Black Swan ın ta kendisi olmuş. Jenerik akarken gerçekte varolan bir "Nina" nın bu derecede bağlantıları kopar mıydı dış dünyadan diye düşündüm. Mila Kunis insansa benim hala umudum var. O nası bi güzellik o nası bi çekicilik ve şehvet. Olayı onun gözünden anlatan bir film olsa da izlesek. 
Biliyorum Aronofsky nin pek te şeyinde diil ama Helal olsun! böylesine özverili bir iş seyrettirdiği için..  Natalie cim Oscar ı alamazsa ben daha da ödül töreni falan izlemem. Nokta!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder